Dublin 3 ve Avrupa Birliği


Dublin 3 ve Avrupa Birliği

AB’ye üye 28 devlet bulunmaktadır. AB yasası antlaşmalar ve ikincil AB mevzuatından oluşmaktadır. Antlaşmalar, yani Avrupa Birliği Antlaşması (ABA) ve Avrupa Birliği’nin İşleyişi  hakkında Antlaşma (ABİHA), tüm AB üye ülkeleri tarafından kabul edilmiş olup “esas AB yasaları” olarak anılmaktadır. AB’nin tüzükleri, yönetmelikleri ve kararları antlaşmalar uyarınca bu yetkiye sahip AB kurumları tarafından kabul edilmiş olup, genellikle “ikincil AB mevzuatı” olarak anılmaktadırlar.
AB 1950’lerde enerji, güvenlik ve serbest ticaret ile ilgilenen üç uluslararası kuruluşun gelişimiyle kurulmuştur; bu kuruluşlar bir bütün olarak Avrupa Toplulukları olarak anılıyordu.
Avrupa Topluluklarının temel amacı ürün, sermaye, insan ve hizmetlerin serbest dolaşımı yoluyla ekonomik kalkınmayı teşvik etmekti. İnsanların serbest dolaşımı AB’nin temel unsurlarından biridir. 1968 yılında işçilerin serbest dolaşımı hakkındaki ilk tüzük4 sadece işçilerin serbest şekilde dolaşmasını değil aynı zamanda yanlarında – hangi ulustan olursa olsun – aile fertlerini de getirebilmelerini kabul etmiştir. AB; sosyal güvenlik haklarının dolaşımı, sosyal yardım ve sağlık hizmeti hakları hakkında yardımcı olacak kapsamlı bir mevzuat geliştirmiştir. Ayrıca bu mevzuat, vasıflandırmaların karşılıklı tanınması hakkında hükümler içermektedir. Esasen AB vatandaşları için geliştirilen bu yasanın
çoğu, AB üyesi olmayan vatandaşların ait olduğu çeşitli kategoriler için de geçerlidir.
AB üyesi olmayan devletlerin yani 1994 yılında yürürlüğe giren Avrupa Ekonomik Alanı (AEA)’nın bir parçası olan İzlanda, Liechtenstein ve Norveç vatandaşları, AB vatandaşlarıyla
aynı serbest dolaşım haklarına sahiptir. Benzer şekilde, AB ile 21 Haziran 1999 tarihinde imzalanan özel bir anlaşmaya dayanarak, İsviçre vatandaşları AB içinde dolaşım ve yerleşme hakkına sahiptir. AB ve AEA üyesi devletler ile İsviçre; serbest ticareti ve ekonomik bütünleşmeyi desteklemek amacıyla kurulmuş hükümetler arası bir kuruluş olan Avrupa Serbest Ticaret Birliği (ASTB)’nin üyesidir. ASTB, bir mahkeme dâhil kendi kuruluşlarına sahiptir. ASTB Divanı, AEA Anlaşması’nı İzlanda, Liechtenstein ve Norveç açısından yorumlama yetkisine sahiptir. ABAD temel alınarak modellenmiş olup onun içtihadını takip etmek eğilimindedir.
Kişilerin serbest dolaşımı ile ilgili olarak, 21 Haziran 1999 tarihinde imzalanan ve 1 Haziran 2002’de yürürlüğe giren bir tarafta Avrupa Topluluğu ve üye devletleri ile diğer tarafta İsviçre Konfederasyonu
tarafından imzalanan Anlaşma ile Türk vatandaşları da AB yasası gereği ayrıcalıklı konuma sahip olabilirler. AB’ye girme veya AB içinde serbest dolaşım hakları yoktur. Ancak, 1963 yılında Türkiye ile Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET)-Türkiye Birliği Anlaşması (Ankara Anlaşması) imzalanmış ve 1970 yılında ek protokol (“Ankara Anlaşması Ek Protokolü”) kabul edilmiştir. Bunun sonucunda, çalışmak veya yerleşmek için AB’ye giriş yapmasına izin verilen Türk vatandaşları belirli ayrıcalıklardan faydalanmaktadırlar. Bu vatandaşlar o ülkede kalma hakkına sahip olup, buradan çıkarılma durumuna karşı koruma altındadırlar. Ayrıca, Ankara Anlaşması Ek Protokolü’nün 41. maddesinde öngörülen standstill kuralından  faydalanırlar. Bu kural, bireylerin, ev sahibi üye ülkede yürürlüğe girdiği tarihte o ülkede mevcut olan sınırlamalardan
başka sınırlamalara tabi olmalarını engellemektedir. AB pek çok diğer ülkeyle de antlaşmalar imzalamıştır (bkz. 8. bölüm, 8.2.6. bölüm), ancak bunların hiçbiri Ankara Anlaşması kadar geniş kapsamlı değildir. Maastricht Antlaşması 1993 yılında imzalanmış olup, her ne kadar AB üye ülkelerinden birinin vatandaşlığına sahip olunması esasına dayanmış ise de Birlik vatandaşlığı kavramını
yaratmıştır. Bu kavram, vatandaşların ve hangi ulustan olursa olsun aile fertlerinin dolaşım özgürlüğünü desteklemek için geniş ölçüde kullanılmaktadır.
1985 yılında Schengen Anlaşması imzalanarak, katılımcı AB üye ülkelerinin iç sınır kontrollerini ortadan kaldırmıştır. 1995’de, bu bölgenin dış sınır kontrollerini uygulamak için Schengen bölgesine erişimi düzenleyen kompleks bir sistem yürürlüğe koyuldu.
1997’de, o zamana kadar uluslararası düzeyde düzenlemelere tabi olan Schengen sistemi, AB yasal düzeninin bir parçası haline geldi. Sınır yönetimi ile ilgili AB kurallarını sağlamlaştıran Schengen Sınırları Kanunu kapsamında değişmeye ve gelişmeye devam
etmektedir. 2004’te, Avrupa Birliği’nin dış sınırlarının yönetiminde AB üye ülkelerine yardımcı olmak için AB ajansı Frontex kurulmuştur.
1957 yılında imzalanan Roma Antlaşması’ndan beri, art arda yapılan düzeltme antlaşmaları göçü etkileyen hususlarda Avrupa Toplulukları (AT)’nın, şimdiki AB’nin, yetkinliğini genişletmiştir; Amsterdam Antlaşması, vizeler ve iadeler dâhil olmak üzere sınırlar, göç ve sığınma alanında AB’ye yeni bir yetkinlik kazandırmıştır. Bu süreç, üçüncü ülke vatandaşlarının entegrasyonu alanında AB’ye yeni bir yetkinlik kazandıran Lizbon Antlaşması ile doruğa ulaşmıştır.
Arka plandaki bu bilgiler doğrultusunda, AB içinde sığınma ile ilgili neredeyse tüm konuları ele alan hükümetler arası anlaşmaları müktesebatı sürekli gelişmektedir. Bununla beraber tüm AB devletleri, bu müktesebatın tüm unsurlarının bağlayıcılığına tabi değildir (bkz. Ek 1). Son on yıl içinde, AB belirli kategorilerde kişilerin AB’ye göç etmesi ile ilgili yasanın yanı sıra Birlik içinde yasal olarak ikamet eden üçüncü ülke vatandaşlarına ilişkin kurallar kabul etmiştir (bkz. Ek 1).
AB antlaşmaları doğrultusunda, AB, 2009 Aralık ayında Lizbon Antlaşması’nın yürürlüğe girmesine kadar Avrupa Adalet Divanı (AAD) olarak bilinen kendi mahkemesini kurmuştur; mahkemenin adı daha sonra Avrupa Birliği Adalet Divanı (ABAD) olarak değiştirilmiştir. ABAD bir dizi yetkiye sahiptir. Mahkeme bir yandan AB kanunlarının geçerliliğine, AB kurumlarının AB hukukuna ve ilgili uluslararası hukukuna uygun hareket etmeme ve AB yasalarının AB üye ülkeleri tarafından ihlal edilmesi hususları konusunda karar verme hakkına sahiptir. Diğer yandan, ABAD tüm AB üye ülkelerinde AB hukukunun doğru ve tek tip şekilde uygulanmasını ve yorumlanmasını sağlama konusunda münhasır yetki sahibidir. ABİHA’nın 263 (4) maddesi uyarınca, ABAD’a bireylerin erişimi nispeten dar kapsamlıdır.
Bununla beraber, AB hukuku hükümlerinin yorumlanması veya doğrulanması amacını güden bireysel şikayetler her zaman ulusal mahkemelere intikal ettirilebilirler. AB üye ülkelerinin yargı makamları, AB hukukunun ulusal düzeyde etkinliğini düzenleyen ilkelere ve gerçek bir işbirliğine dayanarak, AB hukukunun ulusal hukuk sistemi içinde doğru şekilde uygulandığını ve icra edildiğini sağlama sorumluluğu yetkisi ile donatılmışlardır.
Buna ek olarak, AAD’nın Francovich davasında aldığı kararın ardından, AB üye ülkelerinin AB hukukuna uygun davranmamaları nedeniyle belirli koşullar altında, mağdur olanların zararlarını, onlara tazminat ödemek şeklinde olduğu gibi karşılamaları gerekmektedir.

Yorum yaz