Umut ve İyimserlik: Stockdale Paradoksu

Bu blog yazısı, Fatih Kumaş Bey’in Twitter hesabından paylaştığı yazı dizisinden alıntıdır.

Bu seriyi bir tanıdığımın bilgilendirmesi, bir psikolojik danışmana sorarak, ve Türkiye’de süreci yaşayan bir kardeşimize danışarak aktarıyorum. Yaşanılan şu süreçte Stockdale Paradoksu hakkında bilgilenmek bizlere bir düşünce ufku kazandırabilir kanaatindeyim:

Uzun uzadıya derleme yapmak yerine bu paradoks ile alakalı bir sitenin özetini aktaracağım: “Hikaye, Amiral Jim Stockdale adlı, Vietnam Savaşı sırasında meşhur “Hanoi Hilton” adı takılmış olan acımasız esir kampına düşmüş olan bir Amerikan generali ile ilgili. 1965-1973 yılları arasında savaş esiri olarak kaldığı bu esir kampında yirmi defadan fazla çok ciddi işkenceye maruz kalmış olan Amiral Stockdale, tüm bu sekiz yılı hiçbir savaş esiri hakkı verilmeyerek ve ne zaman bırakılacağını ya da ailesini görüp görmeyeceğini bilmeden geçirmiş. Üstelik sadece kendisinin sağ kalması için değil, bir de onunla birlikte esir düşen kendi askerlerinin de en fazla sayıda sağ olarak kamptan çıkmasını sağlamaya çalışan gerçek bir lider Stockdale. Bunu yaparken de tüm anti-propaganda baskılarına karşı koyarak. Örneğin bir defasında, kendisini videoya çekip tüm dünyaya “Bakın, biz savaş esirlerine ne kadar iyi davranıyoruz.” demelerini önlemek için bir tabure ile kendi kendini dövmüş, jiletle vücudunun muhtelif yerlerini kesmiş olan biri. Askerleri ile duvara vurarak haberleşebilen, mors alfabesi sistemi benzeri bir anlaşma yöntemi geliştirmiş ve böylelikle bir dahili iletişim ağı oluşturabilmiş. Bu iletişim yoluyla da tüm askerlerin işkenceye karşı nasıl dayanabileceklerine dair bir rehber oluşturmuşlar ve böylelikle çok az söyleyip, bunu doğru yöntemle söylemek suretiyle bazı durumlarda işkencenin daha kısa sürmesini sağlayabilmişler.

Sekiz yıl sonra kurtulduklarında, Jim Stokdale en yüksek nişan olan Kongre Şeref Madalyasını almış…. Anılarını da bir kitapta toplamış. Hanoi esir kampından bu süre sonunda elbette herkes kurtulamamış. Amiral Stockdale’e “Kamptan çıkamayanların herhangi ortak bir özelliği var mıydı?” diye sorulduğunda verdiği cevap çok çarpıcı. “Evet” diyor Amiral, “İyimser olanlar..” Yani, “Optimistler, İyimser düşünenler genelde en sonuna kadar dayanamadılar… Onlar, Noel gelince buradan kurtulacağız diye ümit ederlerdi. Noel geldiğinde hâlâ orada olduğumuzu görünce bu kez nisanda Paskalya’da çıkacağız diye yeni bir ümide kapılırlardı. Paskalya gelir ve geçerdi. Bu kez kasım sonunu, Şükran Günü’nü beklemeye başlarlardı ve daha sonra da Noel’i. Ta ki kırılan kalpleri daha fazla dayanamayıncaya kadar… Bu çok önemli bir ders… Hepimiz için… Ümit etmek ile sonunda istediğine kavuşma inancını birbiri ile karıştırmamak gerek… Sonunda istediğine kavuşma inancını kaybedersen zaten tutunacağın hiçbir şey kalmaz… Ama bu, boş ümit değildir… Sonunda arzu ettiklerine kavuşacağın inancı ancak ve ancak en azı gerçeklerle yüzleşebilme cesareti ve disiplini varsa bir anlam ifade eder. Aksi halde kırık kalpler ve kaybolan ümitler sizi arzu ettiğiniz sona varmadan terk ederler.” Yani diyor, Amiral Stockdale, acı gerçeklerle, ne kadar acı olurlarsa olsun yüz yüze gelmeyi bilmek, bunu bir disiplin, bir alışkanlık haline getirmek ama bununla birlikte sonunda başaracağınıza olan inancınızı hiç kaybetmemek hayatta kalmanın ve başarmanın en önemli sırrı. Birbirinin zıttı gibi görünen iki farklı şey; acı gerçekleri görmek, buna rağmen başarma inancını kaybetmemek… İkilem… Paradoks…”

Amiral Stockdale 2005 yılında öldü. Ancak yaşadıkları iş hayatı için bir öğreti olarak kaldı. Zannetmiyorum ki iş hayatının içinde hangi organizasyonel kademede olursa olsun ve hiç bir sorun yaşanmasın. Zaten sorunlar işlerimizin kaçınılmaz bir parçasıdır. Ancak önemli olan bu sorunlar ile nasıl başa çıktığımız veya sorunları çözmek için ne kadar çaba sarf ettiğimiz. Sorunları “Bir gün bakarız.” diyerek halının altına mı süpürüyoruz yoksa sorunlar ile acımasız olarak yüzleşiyor muyuz?

Başarı için sorunlar ile acımasız olarak yüzleşenler ve başarı için inancını hiç bir zaman kaybetmeyenler. İşte geleceğin mükemmel şirketlerinin anahtarlarından sadece birkaçı. Arman Kırım’ın kitabından alıntı yapılan bu hikaye gerçekten bizlere önemli dersler veriyor. Nitekim bu anlatılan hikayeden yola çıkarak Jim Collins, bu paradoksa Stockdale Paradoksu adını vermiş ve yaptığı araştırmalar sonucunda da İyiden Mükemmele adlı kitabında başarılı olan şirketlerin altı ayırt edici özelliğinden birisinin bu paradoksa (acı gerçeklerle inancını kaybetmeden yüzleşmek paradoksu) sahip olmak olduğunu savunmuş…

Arman Kırım Mor İneğin Akıllısı – Jim Collins İyiden Mükemmele Şirketler (Good To Great), (alıntının geçtiği link: hayatkolay.com/2015/01/24/sto)

Sürecin geçtiğini nasıl idrak edeceğiz? Tahtlar üzerine kurulacağız, başımıza taçlar geçirecekler, dünyanın her tarafında hüsnü kabul olacak, her gittiğimiz yerde buyrun edilecek, maddi olarak çok iyi bir konuma geleceğiz ve o zaman mı evet süreç bitti diyeceğiz?
Bir arkadaşımız süreç ne zaman biter gibi bir şeyler söylemişti, ben kendisine, oturumunuzu aldınız mı dedim, evet, dedi, aileniz yanınızda mı dedim, evet dedi, evinizi tuttunuz mu dedim, evet dedi, işiniz var mı dedim, yine evet dedi, süreç sizin için bitmiş dedim.. Bundan sonra süreci bitmeyenler için çalışacağız… Hayatının geri kalanında mutlu olamayacağını düşünen, sanki her gün bugün neye üzülebilirim diye zihnen kendini yoran kardeşlerimiz var. Öyle kabiliyetliler var ki, hayat enerjisi bulamadıkları için hareketsiz kalıyorlar.
Ben yaşananları basitsemek için bunları söylemiyorum, lakin travmanın bir hayat stiline dönüşmesini de normalleştiremeyiz. Allah’ın izni ve inayeti ile bu bunalımlı dönemin geçeceğine inanıyorum. Allah hepimize, sabır, metanet ve yeni dönem için hayat şevki lütfeylesin.
Daha detaylı bilgiye ise vereceğim linkten ulaşabilirsiniz:

Yorum yaz